IMG_7980 (1)

Cinci Hoca Osmanlı’yı Karıştırdı

Günümüzde daha çok genel bir üfürükçü-büyücü tanımı olarak karşımıza çıkan “cinci hoca” kavramı, esasen ilk kez Safranbolu’da doğan Karabaşzade Hüseyin Efendi için kullanılır.

Hüseyin efendi, 17. yüzyıl Osmanlı döneminde son derece etkili olmuş popüler tarihi bir kişiliktir. Mertebesi gün geçtikçe yükselecek, daha sonraları kendisine “Kazasker Hüseyin Efendi” de denecektir.

Hüseyin Efendi; sihir ve efsunla alakalı bilgiler de dahil olmak üzere, ilk eğitimini babası Şeyh Mehmed Çelebi’den alır. Öğrenimini tamamlamak için gittiği İstanbul’da bir müddet Süleymaniye medreselerinden birine devam eder, Hasan Efendizâde Şeyh Mehmed Efendi’den de dersler alır. 

Bu yıllarda duaların ve nefesinin dertlilere deva olduğu, cinlerle iletişim kurabildiği havadisleri sağda solda yayılmaya başlayınca geçimini sadece bu işten sağlamaya karar verecektir.

O yıllardaki Hocasının İzmir kadılığına tayini üzerine açıkta kalmasının da bu kararında etkisi olduğu söylenebilir. Şunu da ifade edelim, dönemin hocaları ve müderrisleri tarafından gizli ilimlere yönelişi hoş karşılanmaz hatta medreseden dahi mezun olamayacaktır.

Şöhretinin Osmanlı Sarayına ulaşmasının ardından, psikolojik birtakım sorunları bulunan “Deli” lakaplı Sultan İbrahim’in tedavisi ve çocuk sahibi olabilmesi için Valide Kösem Sultan tarafından saraya çağrılır.

Padişahı manevi olarak rahatlatmasının ve saray üfürükçüsü oluşunun ardından kendisine Mahmud Paşa Camii yanında dayalı döşeli bir saray inşa ettirilir. Dönemin alimleri tarafından eğitimsiz olduğu yönündeki eleştirilere aldırılmadan Padişah hocalığına ve Galata Kadılığına, Haziran 1642’de ise Süleymaniye’de medrese müderrisliğine getirilir. 

1642’nin mayısında Anadolu kazaskerliğine getirilecek, Galata bölgesi de arpalık olarak üzerinde kalacaktır. Kazaskerliği şeri davalara bakan askeri hakimlik makamı olarak ifade edebiliriz.

Suistimal ve rüşvet dedikodularının artması üzerine 17 Nisan 1646’da kazaskerlikten alınır, sarayına el konularak önce İzmit’e sonrasında da Gelibolu’ya sürgüne gönderilir.

Bir müddet sonra İstanbul’a dönmesine izin verilse de Sultan İbrahim’in 18 Ağustos 1648’daki vefatı sonrası koruyucusuz kalır. Son derece varlıklı olduğu bilindiğinden, IV. Mehmed’in tahta çıkışı sebebiyle kendisinden 200 kese akçe talep edilir.

Parası olmadığını beyan ederek istenen cülus yardımını ödemeye yanaşmaz, istemeye istemeye ayarı düşük kırık altınları, eksik ve silik paraları ayırıp – dalga geçer gibi – bir miktarını vermeye razı olduysa da yaşanacakların önüne geçemeyecektir.

Veziriazam emriyle evinin basılmasına müteakip, dama çıkarak 6-7 metre yükseklikten komşusunun evine atlar, burada yakalanarak feci şekilde darp edilir ve sadrazamın huzuruna getirilir.

Kendisinden istenen 200 kese akçeyi yine tam olarak vermek istemeyince kethüdâsı (adamı) Hacı Nûrullah ile birlikte Paşakapısı’na hapsedilir.

Yeni padişaha hoca yapılırsa 100 kese akçe verebileceğini söyler, doğal olarak bu teklifi kabul edilmez ancak şüphelenip cinci hocanın evini aramaya karar verirler. Cellât Kara Ali tarafından işkence ve ölümle tehdit edilmesinin ardından mallarının yerini tam olarak söyler.

Sadece altın ve gümüş ev eşyalarının değeri 200 kese akçe civarındaydı. Elli samur kürke ek olarak; sandıklar ve bohçalar dolusu altın, mücevherat, 3000 kesenin üzerinde akçe, 70 bin kuruş bulunur. Paraları yüksek değerde olduğu için sarraflar ve devlet yönetimi tarafından toplanır ve ortadan kaldırılır.

Bir müddet daha hapiste kalan Hüseyin Efendi, manevi gücünden korkulduğu için Kızıldeniz kıyısındaki Habeş eyaletine bağlı İbrim sancak beyliğine tayin edilir. Ancak Bursa Karacabey’e varıldığı yolculuğu sırada müptelası olduğu gut hastalığının şiddetlenmesi üzerine o bölgede kalmasına müsaade edilecektir.

Bir süre sonra yeni koruyucusu Kırım hanının vesilesi ile İstanbul’a dönüşüne izin bulduysa da gerek her gördüğüne mal ve paralarının gasp edildiğini, padişaha onda birinin verilmediğini söylemesi, gerekse adamlarının sipahi ayaklanmasına katılarak efendilerinin haksız yere mallarını kaybettiği yolundaki ileri geri konuşmaları sarayda rahatsızlığa sebep olur. Bunun üzerine Ekim-Kasım 1648’de Limnili Hüseyin Çavuş tarafından öldürülecektir.

Safranbolu’da 17. yüzyıla tarihlenen Cinci Hanın kendisi tarafından yaptırılmış olması muhtemeldir.

Cinci hoca; azil ve tayinlerde etkili olarak siyasi olaylarına karışmış, Girit seferinde rol oynamış, sevmediği veya kendisine muhalif devlet adamlarının ortadan kaldırtmış, ilim kadrolarını rüşvetle ve adeta açık arttırma üzerinden satarak sağladığı haksız gelir ve rüşvet gelirleriyle kısa sürede çok zenginleşmiş bir dini kişiliktir.

Tüm bu yaptıklarına rağmen çenesini tutabilse yine de eceliyle ölebilecekken yerli yersiz konuşmaları ve mal mülk aşkı hayatına mal olur.

1979'da İstanbul’da doğdu. Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri mezunu olan yazar, Vatan gazetesinde başladığı kariyerinin ardından farklı görevler üstlendi, özel kurumlarda yöneticilik yaptı. Online gazetecilik eğitimini BBC'de tamamlayan, 2008'den itibaren dijital dünyanın içinde yer alan Görkem CAN; kişi ve kurumların faaliyetlerine destek oluyor, bilgi ve deneyimiyle yönlendirici rol oynuyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

*