Bizans öncesine tarihlenen dehlizler, entrikalara kurban gidip katledilmek istemeyen Osmanlı hanedanın da bir dönem gizli işleri için kullandığı, kim tarafından yapıldığı belli olmayan yer altı kaçış yolları.
Boğazın iki yakasını birbirine bağladığı rivayet edilen esasen çoğu sulama amaçlı inşa edilen bu sistem “giren dönemiyor” denilerek anlatılıp durmakta. Merak kamçılayan “İstanbul yer altı tünelleri ile mi kaplı” sorusuna ise açık ve net bir şekilde “evet” demek mümkün.
Türk Silahlı Kuvvetleri envanteri için cumhuriyetin ilk yıllarında hazırlanan ve kataloglarda bulmamızın imkansız olduğu “hizmete özel” topografik bir kitaptan bahsedilir.
Dehlizlerin detaylı olarak haritalandığı bu kaynak, olası bir işgale karşı savunma ve direniş metotlarının ilk sırasında ağırlıklı olarak yeraltı yollarının olması gerektiğini savunmaktaydı.
İstiklal Caddesinin altında, Selimiye Haydarpaşa Kampüsünde, tarihi yarımada da hatta Kağıthane’de gizli dehlizlerin var olduğu kanıtlandı.
Beşiktaş Mazhar Paşa Sokağın altından geçen dehliz, Kapalıçarşı’nın labirent tünelleri, Boğaziçi Üniversitesi güney kampüsünün altı ve Cağaloğlu Anadolu Lisesiyle İstanbul Erkek Lisesi arası tüneller medyada en sık rastladığımız kaynaklar.
Efsane hikayeler ise sıkça mevcut. Abdülhamit yıllarında Galata civarında 17. yüzyıldan kalma Lavirentos isimli bir meyhane bulunurmuş. Bu arada Lavirentos, Yunancada labirent anlamı taşıyor. Rivayetler ise ancak fantastik romanlarda rastlayabileceğimiz cinsten.
Denilen o ki meyhaneci mahzenden kireç gibi bir suratla dönünce şarabın da cesaretiyle aşağıya hep birlikte iniliyor. Bir şarap fıçısının içinde, görenleri korkutacak büyüklükte, 300 yaşında olduğu söylenilen sütten beyaz bir örümcek durmakta. Ahali, bu örümceğin o eski yeraltı geçitlerinden geldiğine inanarak fıçıyı imha edip geri dönüyor.
Bizanslı büyücü ve kahinlerin gelecek hakkında yorum yapmak için kullandığı iddia edilen, meraklı ve bilgisiz maceracıları yutan, dev böceklerin görebildiği bu gizem hakkında ne yazık ki kısıtlı bilgiye sahibiz.
Detaylı bilgi almak isteyen okuyucularımız, başta Giovanni Scognamillo’nun İstanbul Gizemleri adlı kitabı olmak üzere diğer kaynak eserlere göz atabilir.
Yerebatan Sarnıcı istikametinden Ayasofya’yı da takip edip Marmara Denizine bağlanan, oradan da Kınalıada’daki Papaz Manastırı’na ulaşan “Köpek Öldüren” adlı bir tünelden de bahsedilir.
Kaynaklarda geçen belki de en bilinen hikaye budur. Bazıları da bu dehlizin Yerebatan Sarnıcındaki gizli bir girişten kuzeydoğuya ilerlediğini, oradan Marmara’ya açılıp Kız Kulesi’ne üzerinden Üsküdar’a ulaştığını, buradan düz bir hat çizerek Kadıköy sahili müteakip Moda sahilden Marmara altına uzandığı ve Kınalıada’daki dini yapılara vardığını iddia eder.
Sultanahmet’deki yer altı şehri, Ayasofya ve çevresi başta olmak üzere inanılmaz bir yer altı zenginliğine sahip olduğumuzun bir kanıtı. Yağmacılardan korkulduğu için pek dile getirilmese de halihazırda devam eden metro ve benzer yapılaşmanın olumsuz ve bilinmez etkileri de ne yazık ki mevcut.
Bu yazıya yorum atmış olayım. Dönüp tekrar bakacağım. Çok severim bu tarz bilgileri. Hatta evde beni bekleyen bir de İstanbul’un Sırları diye kitabım var. Vaktim olursa onu da okuyacağım. Güzel yazı olmuş. Teşekkürler.