Faik Baysal’ın aynı isimli tiyatro eserinden televizyona uyarlanan dört bölümlük TV dizisi Kavanozdaki Adam, 1987’de o yıllarda henüz tek kanalımız olan TRT için çekilir.
80’lerin bu travmatik prodüksiyonu; beyin naklinin doğuracağı sonuçları yıpratıcı bir biçimde anlatmaktadır.
Kimlik, dönüşüm ve yabancılaşma ekseninde oldukça ses getiren bu medikal proje, sinema eleştirmenleri tarafından ilk bilim kurgu projemiz hatta “psikolojik gerilim” olarak kabul görür.
Kavanozdaki Adam Dizisinin Konusu
Tümör nedeniyle en fazla 3 aylık ömrü kaldığını öğrenen Ahmet Mekin profesörün teklifini kabul eder.
Kan davası kurbanı bir kişinin beyni, ünlü yazarımız Bay Şerifoğlu’na takılmıştır.
Ameliyat başarılı geçse de okuma yazması olmayan bir kişinin beyninin nakli sorunlara neden olur.
Şerifoğlu beynin sahibi olarak davranır, sigaraya başlayarak ve çorbayı höpürdeterek içerek bedenini yadırgar.
Devamında yazar, kendisini öldüren kanlılarının yanına gider, öldürür ve idam cezası alır. Suçlu beyindir ancak cezasını vücut mu çekmelidir?
Bu noktada doktor suçlu görülmekte Mekin ise gelgit ve şiveleri kusursuz bir biçimde izleyici ile buluşturmaktadır.
Öte yandan Serezli, kuralsız profesör rolüyle karşımıza çıkar; öleni tanımadığı gibi ailesinden de izin alınmamıştır.
Doktor Kenan nakli gerçekleştiren kişi olması nedeniyle işine yoğunlaşmış ve ailesini ihmal eder olmuştur.
“Doğulu insan tipiyle, Türk insanın inanç ve düşüncesiyle batının kefere insanı birbirine tamamen zıttır, biz orada bir kol böbrek naklinden bahsetmedik” diyen yönetmen Mesut Uçakan, “Türk insanına batı kimliği uymaz” diyerek yapımın bir bakıma alt metnini de ifşa eder.
Türk Talebe Birliği orijinli Uçakan’a göre başarısızlık doğuya hakimiyet denemelerinin sonuçsuz olacağının bir ispatı.
Son bir not: Mesut Uçakan, İskilipli Atıf Hoca (1993) ile de karşımıza çıkar.
Karakterimizi baltalı yazar olarak kabul edenler olduğu gibi profesör olarak görenler de var. Siz ne dersiniz?