Efsane Aşklar ve Unutulmaz Hikayeleri

Her aşk, yaşayanı için unutulmaz olsa da bazıları tarihe geçiyor.

Leyla ile Mecnun, Ferhat ile Şirin, Kerem ile Aslı, Tahir ile Zühre, Yusuf ile Züleyha, Arzu ile Kamber ve unutulmuş niceleri;

Sizler için özellikle Anadolu’ya damgasını vurmuş unutulmaz aşk hikayelerini derledim, farklı kültürlerde farklı anlatıları ve onlarca farklı hikayesi olsa da genel kabul görmüş olanları toparlamaya çalıştım, hatalarımız varsa affola;

Kerem ile Aslı Hikayesi

Herkesçe meşhur Kerem ile Aslının hikayesi 16. yüzyılda geçer. İsfahan Şahının oğlu olan Kerem, Şahın aynı zamanda hazinedarı olan Ermeni keşişin kızı Aslı’ya aşık olur.

Keşiş, elbette kızının bir Müslümana gönül vermesini istemeyecektir. Aslıyı alarak Şahın yanından gizlice kaçar. Peşlerine düşen Kerem de köy kasaba her yerde Aslıyı arar durur.

Sonunda muradına erecek ve Aslıyla evlenecektir. Fakat bu sefer de düğün gecelerinde keşiş babanın büyüsü karşılarına çıkar. Kerem, Aslının kıyafetlerini ve gerdek gömleğini bir türlü açamaz.

Sabaha kadar gömleği çıkarmaya çalışan Kerem, sonunda kalbinden gelen bir ateşle tutuşup yanar ve kül olur. Benzer son, küllerinin başındaki Aslıyı da beklemektedir.

Bir çift göze aşık olursun, sonra bütün gözlere kör.” → Cemal Süreya

Leyla ile Mecnun Hikayesi

En bilindik bu hikaye Arap efsanelerine dayanmaktadır. Daha sonraları Mecnun adını alacak Kays ibni Mülevvah adlı bir Arap şairle, Leyla adındaki bir Arap kızın, ne yazık ki ayrılıkla sona eren unutulmaz sevdalarına dayanmaktadır.

Aynı zamanda kuzen olan Kays ile Leyla, küçük yaşlarından beri birbirlerini sevmektedir. Kays’ın Leyla’ya yazdığı şiirler de herkesin dilindedir. Lakin Leyla’nın babası ilişkilerini onaylamaz. Kays’a, sabah akşam şiirler yazdığı kızının adını ortalığa düşürdüğü için kızararak Leyla’yı bir başkasıyla evlendirir.

Bu derin üzüntüye dayanamayan Kays çöllere düşecek ve zamanla da Mecnun yani deli diye anılacaktır. Ayrılığın acısı Leyla’yı da ölüme götürür. Bunu duyan Mecnun da Leyla’nın kabrinin başında ruhunu teslim eder.

“Kendime sapladığım bir bıçaksın sen; aşk budur.” → Franz Kafka

Ferhat ile Şirin’in Hikayesi

Ferhat ile Şirin’in hikayesi bizim topraklarda, Anadolu’nun Amasya şehrinde geçmektedir.

Nakkaş Ferhat, Amasya Sultanı Mehmene Banu’nun kız kardeşi Şirin’e aşıktır. Araya tanıdıklar girer ve kızı isterler. Şirin’i vermeye razı olmayan Sultan bir plan hazırlayarak Ferhat’tan, “Suyu şehre getir, kızım senindir” gibi dönemin şartlarıyla yapılması pek de mümkün olmayan bir şey ister.

Su; Şahinkaya denen epeyce uzak bir yerdedir. Ferhat elbette hayır demez, aşkı için kazma kürek dağları tepeleri delmeye başlar.

Sonunda su kayaların arasında görünür. Bunun üzerine Mehmene Banu, Ferhat’ın yanına bir cadı yollar. Cadı, “Boşuna kayaları delme. Şirin öldü. İşte bu da helvası” der. Bunun üzerine Ferhat, “Şirin yoksa, yaşamak haramdır” diyerek elindeki kazmayı havayı fırlatır. Kazma başına düşer ve Ferhat ölür.

Bunu duyan Şirin, koşarak kayalıkların olduğu yere gelir ve Ferhat’ın cansız bedenini görür. Acısına dayanamayarak kendini kayalıklardan aşağıya bırakır. Aşıkları yan yana gömerler.

Bahar zamanlarında Ferhat’la Şirin’in mezarı başında iki gül biter ve yine efsaneye göre, bu iki gül tam birbirlerine kavuşmak üzereyken, aralarına bir karaçalı biter ve onları ayırırmış.

“AŞK yepyeni kalabilen eski bir masaldır.” → H. Heine

Tahir ile Zühre Hikayesi

Çocuğu olmayan üzgün hükümdar kendisine benzer durumda olan veziriyle geziye çıkar. Yolda karşılarına çıkan bir derviş, onlara bir elma vererek doğacak çocukların birbiriyle evlendirilmesini öğütler.

Yarımşar elmayı eşleriyle yiyen hükümdarla vezirin kızı ve oğlu olur. Dervişin uyarılarına uyarak kızın adı Zühre, oğlanın adını Tahir konulur. Birlikte büyüyen çocuklar, erginlik çağında birbirlerini ölesiye aşık olurlar. Hükümdar verdiği sözü tutup onları evlendirmek üzereyken “Karadiken” adlı zenci bir köle, Zühre’nin annesini doldurur.

Anne de eşi olan hükümdarı ilaçla, büyüyle etkileyip bu kararından vazgeçirir. Karadiken, sevdalıların gizlice buluşmasını bildirince hükümdar öfkelenir, Tahir’i Mardin’de bir zindana attırır.

Başından türlü maceralar geçen Tahir nihayetinde yurduna döner. Döndüğü gece ise Zühre, zorla bir başkasıyla evlendirilmektedir. Tahir, ihtiyar bir ozan kıyafetiyle düğüne karışır. Bir yolunu bularak Zühre ile sarayda baş başa kalır.

Kaçmak için sözleşirler. Meşhur Karadiken gene araya girmiş ve planlarını öğrenmiştir. Kaçma sırasında saray muhafızları Tahir’in üstüne üşüşürler. Tahir hepsiyle başa çıkarsa da, sonunda bir kementle yakalanır.

Hükümdar; Tahir’i cellatlara parçalatıp etlerini lime lime doğratır. Çılgına dönen Zühre, babasına, annesine beddualar ettikten sonra, ruhunu teslim etmiş Tahir’in üstüne kapanır;

Hey tatarlar tatarlar
Birbirine ok atarlar
Çarşıda et tükenmiş
Tahir etin satarlar

diye ağlayarak sevgilisin yanında ruhu teslim eder. Bedduaya dayanamayan anası ve hükümdar babası yanarlarken tüm kötülükleri Zühre’ye olan aşkı yüzünden yapan Karadiken de koşarak gençlerin arasına yığılır, o da alev alarak ve cayır cayır yanar.

Yan yana gömülen iki bahtsız sevgiliden Zühre’nin mezarından beyaz, Tahir’in mezarından ise kırmızı bir gül biter ama, nasıl olduysa toprakta bile aralarına giren Karadiken’in mezarından yükselen kara çalı, orada bile bu iki gülün kavuşmasına engel olur.

“Herkesin sevilmek istediği şekilde kimse kimseyi sevmedi.” → Mignon McLaughlin

Yusuf ile Züleyha’nın Hikayesi

Yusuf (AS) ile Züleyha arasında geçen olaylar Kur’an-ı Kerim de bizlere nakledilmektedir.

Kardeşleri Hz. Yusuf (AS)’ı kıskanarak bir kuyuya atmış bir kafile de gelerek sucularını kuyuya göndermişti. Saka kovasını sarkıttı ve Hz. Yusuf’u kuyudan çıkardı. Sucu ve yanındakiler ticaret malı olarak satma niyetiyle, kafiledekilere durumu bildirmeyip gizlediler. Ama Allah Teâla, yapacaklarını en iyi şekilde bilmekteydi!

Nihayet Mısır’a vardıklarında kıymet biçmediklerinden olsa gerek, bir kaç para gibi düşük bir bedele onu sattılar.

Heredot Cevdet’in anlatımıyla gelin sonrasında yaşananları ve güzel bu hikayeyi dinleyelim:

Arzu ile Kamber’in Hikayesi:

Erkek çocuğu olmayan çoban Ahmet, hayvanlarını otlatırken ırmağın yakınlarında bir sandık bulur. Sandıkta bulunan çocuğun adı Kamber koyulur, Kamber Ahmet’in kızı Arzu ile “birbirlerini kardeş sanarak” birlikte büyür. Kamber rastladığı yaşlı bir kadından Arzu’yla kardeş olmadıklarını öğrenecek sonrasında birbirlerine sevdalanacaklardır.

Arzunun annesi bu nikaha karşı çıkar ve kızını zengin bir tüccarla evlendirir. Ama adam kısa bir süre sonra ölür. Arzu ile Kamber evlenmek için yeniden uğrasırlarsa da, anne yine karşılarına çıkarak engel olur. Aşıklar bir rastlantı sonucu birbirlerini bulurlar.

Kavuşmanın Heyecanıyla ikisi de bayılır. Sürekli olarak kızını izleyen kötü anne onları gene ayırmak ister ancak gençlerin çevresi su ile dolduğundan yanlarına ulaşamaz. Kısa bir süre sonra iki sevgilinin gögüslerinden birer güvercin çıkarak uçar ve böylece ikisi de orada can verirler.

Asuman ile Zeycan’ın Hikayesi

Son olarak az bilinen bir halk öyküsü daha paylaşmak isteriz.

Erzincanlı Kaleli Beyin kızı Zeycan’la kahya Derviş Ahmet’in oğlu Asuman’ın sevdası ile şekillenen öykü sözlü Türk halk edebiyatının tüm ortak motiflerine sahiptir.

Çocuk sahibi olmayan iki babanın bir dervişin verdiği elma ile çocuk sahibi olmaları, iki çocuğun kardeş gibi büyümelerine rağmen birbirlerini sevmeleri, beyin önce söz vermişken sonradan sözünden dönerek kızını vermeyişi, ayrılan iki sevgilinin yaradandan gelen bir güçle hak aşığı olmaları ve saz çalarak şiir söylemeleri, aşkı yüzünden Asuman’ın başına gelenler ve daha niceleri.

Halk edebiyatında aşk öyküleri grubunda değerlendirebileceğimiz Asuman ile Zeycan’ın teması birbirine sevdalı iki gencin, toplumsal açıdan denk olmayışı düşünülerek ayrı düşürülmeleridir. Ama bütün zorluklara rağmen hikayenin sonunda iki sevgili birbirine kavuşmaktadır.

Öykünün yer yer şiirle süslenişi, Asuman’ın sadece bir öykü kahramanı değil, bir saz şairi olabileceğini de akıllara getiriyor.

Erzincan-Erzurum yöresinin bir ürünü olan hikayeye farklı yörelerde de rastlanmakta. Ayrıca Erzincan’ın Üzümlü (Cimin) köyünde görülebilecek bir türbenin, çeşitli ağızlarda Kule Bey, Kale, Kaleli adlarıyla geçen beyle ilişkilendirilmesi yine Erzincan’da bir ziyaret yerinin Asuman’ın türbesi olarak bilinmesi bu tezleri güçlendirmektedir.

Son olarak; Özdemir Asaf’tan bir söz paylaşarak bu kavuşamayan aşıkları analım → “Aşk; iki kişinin sokak kavgasına benzer, çünkü ayıran hep bir yabancıdır.”

1979'da İstanbul’da doğdu. Bilgi Üniversitesi Medya ve İletişim Sistemleri mezunu olan yazar, Vatan gazetesinde başladığı kariyerinin ardından farklı görevler üstlendi, özel kurumlarda yöneticilik yaptı. Online gazetecilik eğitimini BBC'de tamamlayan, 2008'den itibaren dijital dünyanın içinde yer alan Görkem CAN; kişi ve kurumların faaliyetlerine destek oluyor, bilgi ve deneyimiyle yönlendirici rol oynuyor.

Bir yanıt yazın

Your email address will not be published.

*